Türkiye’de bireylerin en çok değer verdiği varlıklarının başında otomobilleri geliyor. Bununla birlikte vatandaşların gözü gibi baktıkları araçları için sigorta konusunda gerekli hassasiyeti gösterdiklerini söylemek zor. Nitekim, sigorta şirketlerinin bu yıl kasko fiyatlarını artırmalarının etkisiyle bazı bireylerin kasko sigortası yaptırmadığı gözlenirken, bazılarının da “Nasıl olsa trafik sigortam var; neden kasko yaptırıp ilave masrafa katlanayım” dediklerine şahit oluyoruz. Öncelikle, şunu söyleyebiliriz ki; kasko yaptırmayanların aracının başına bir şey gelmesi durumunda katlanacakları zararı iki defa düşünmesinde yarar var. Milyarlarca lira değerindeki aracın değeri, bir kaza durumunda belki de sıfırlanabilir; gerekli imkânı olmayan vatandaşın aracın yenisini alması mümkün olmayabilir.
Bireylerin trafik ile kaskoyu da birbirine karıştırmaması gerekiyor. Kasko sigortası, aracınızın başına gelecek, çarpma, yanma, çalınma, afet zararı gibi zararlara karşı güvence verirken, trafik sigortası (Karayolu Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) ise bir kaza anında karşı tarafa (3’üncü şahıslara) verilecek vefat, sakatlık gibi bedeni zararlar ile belirli limitler dâhilinde maddi zararları karşılıyor.
Kasko primlerini yüksek bulan sigortalılar, bütçelerine uygun ve ‘dar kasko’ya giren hesaplı kasko gibi ürünleri tercih edebilir. Ancak, sigortalıların bu ürünlerin, genellikle afet zararlarını teminat kapsamı dışında bıraktığını unutmaması gerekiyor. İstanbul’da 17 Ağustos’ta yaşanan şiddetli yağış ve sel örneğinde olduğu gibi doğa olaylarından kaynaklanan riskler artık hayatımızı büyük ölçüde tehdit ediyor; birey ve işletmelerde büyük hasarlara yol açabiliyor. Bu nedenle, teminatı az kasko ürünlerini tercih edenlerin bu gerçeği de göz önünde bulundurmasında yarar var.